Enflasyon
Fiyatlar genel seviyesindeki artış olarak kabul edilen enflasyon, TÜİK’in 3 Ocak 2022 tarihinde 2021 yılı için açıklamış olduğu %36,08’lik oran ile kamuoyu gündeminde kendisini yeniden hissettirmeye başlamıştır. TÜİK’in hesaplamasına göre 01.01.2021 tarihinde 100 TL olan ürün / hizmet bedeli 31.12.2021 tarihinde 136,08 TL olarak gerçekleşmiş oluyordu. Aynı tarihlerde bir grup akademisyenin ve araştırmacının biraraya gelmesiyle oluşan ve kamuoyunda Enflasyon Araştırma Grubu – ENAG olarak bilinen oluşum ise aynı dönem için TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nde geçerli olan enflasyon oranını %82, 81 olarak açıklamış idi. Yani ENAG’a göre bir yıl önce 100 TL ödeyerek almış olduğumuz ürün / hizmet için günümüz de 182,81 TL ödemeniz gerekmektedir.
Enflasyonun tam tersi olan deflasyon ise fiyatlar genel seviyesinde görülen düşüş’tür ki deflasyonun da ekonomi üzerinde faydalı sonuçlar doğurduğundan bahsedemeyiz. Ürün / hizmet fiyatlarının daha da düşeceği beklentisiyle alışverişin mümkün olduğunca ertelenmesinin üretim ve istihdam üzerindeki olumsuz etkisi ve bu durumun ekonomiye olan yansımasının sebep olabileceği olumsuzluklar hakkında Japonya’nın zamanında yaşadıkları iyi bir örnektir.
Türk Dil Kurumu’nca bolluk ve rahatlık (gönenç) olarak tanımlanan “refah” ise fiyatlar genel seviyesindeki artış oranından farklı bir durumdur. TÜİK’in hesaplamasına göre fiyatlar genel seviyesindeki yıllık artış oranı %36,08 ve ENAG’a göre %82,81, iken bizim gelirimiz de aynı oranda artıyor ise reel anlamda alım gücümüzde bir değişme olmayacağı için refah seviyemizde de herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Gelirimizdeki artış oranı örneğin % 30 seviyelerinde gerçekleşiyor ise bir yıl önce satın aldığımız-tükettiğimiz ürün / hizmet miktarlarını aynı oranlarda alıp tüketemeyeceğimiz için, gelirimiz artmakla birlikte, refah seviyemiz azalacak demektir. Tam tersi olarak gelir seviyemizdeki artış fiyatlar genel seviyesindeki artışın üzerinde gerçekleşiyor ise, daha fazla ürün / hizmet alımı ve tüketimi yapabileceğimiz ve hatta belki de bir miktar tasarruf edebileceğimiz için refah seviyemizde yukarı yönlü bir değişim olacaktır.
Bu bağlamda gelir seviyemizdeki artış bizim enflasyondan ne şekilde etkilendiğimiz (olumlu ya / ya da olumsuz) konusunda belirleyici olmaktadır. Gelir seviyemizdeki artış gibi yaşadığımız ülke deki toplam gelirden (GSYİH) aldığımız pay ve bu paydaki değişimde enflasyondan nasıl etkilendiğimiz konusunda önemli olmaktadır. Örneğin ülkemizde gelir dağılımından alınılan pay %20’lik dilimler halinde açıklanmaktadır. GSYİH’dan en fazla pay alan ilk %20, son %20 gibi. TÜİK’in gelir dağılımı konusunda yapmış olduğu bir araştırmaya göre TÜRKİYE CUMHURİYETİ sınırları içinde yaşayanlar arasında gelir bakımından ilk % 20 arasında olan kesim ülke gelirinden % 47,5 oranında pay alırken son % 20 arasında olan kesim ise % 5,9 oranında bir pay almaktadır (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Gelir-ve-Yasam-Kosullari-Arastirmasi-2020-37404 – 15.01.2022).
TÜİK, gelir dağılımı konusundaki verileri açıklamakla birlikte %20’lik dilimlerde yer alanların gelir seviyelerindeki değişim oranları hakkında bilgiye ülkemizde maalesef ulaşamamaktayız. Dolayısıyla fiyatlar genel seviyesindeki yükselişten toplumun hangi kesiminin nasıl etkilendiği konusunda açıklayıcı / tatmin edici verilere sahip değiliz. Eğer bu vb. bilgilere sahip olabilseydik, işletmeleri ve faaliyetlerini etkileyen önemli bir konu olan, Dış Çevre Faktörleri – Ekonomi konusunda daha fazla bilgiye sahip olacağımızdan dolayı hedef pazarımızı doğru bölümlendirip hedef kitlemizi daha iyi belirleyebilir, misyon ve vizyonumuzu daha net bir şekilde saptayabilirdik.