- Aralık 20, 2021
- Yayınlayan: Onur DİKMENLİ
- Kategori: Köşe Yazıları
Yabancı Sermaye
2021 yılı Kasım ayı ortalarında İspanyol BBVA grubu ortak oldukları GARANTİ Bankasında kalan (halka açık olan) hisselerin tamamını almak istediğini ve bunun için hisse senedi başına o günkü kur üzerinden 1,2 USD’ye karşılık gelen 12 TL ödemeyi planladığını açıkladığı zaman kamuoyunda büyük yankı uyanmıştı. Yapılan açıklamada Borsa’da işlem gören hisse senetleri fiyatının %15 primli olarak belirlendiği belirtilmiş ve TL’de yaşanan dalgalanmaların dikkate alındığı da ifade edilmiş idi ( https://www.bloomberght.com/turkiye-de-tarihi-alim-karari-alan-bbva-dan-tl-degerlendirmesi-2292770). BBVA Grubu bu iş için 2,2 milyar EURO ayırdıklarını da açıklamalarına eklemişti. Bir seferde ülkeye girecek olan / geleceği vaad edilen sermayenin miktarı oldukça iyimserdi.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar kapsamında ve TL’de yaşanan dalgalanmalar sonucunda bu miktarda bir yabancı sermayenin bu dönemde ülkemizi tercih etmesi sevindirici ve önemli bir durumdur. Bununla birlikte, maalesef ki, Türkiye’ye getirileceği belirtilen sermaye 85 milyon kişiye eşit olarak da pay edilmeyecektir. Bankanın hisse senedini elinde bulunduran kişilere ödenecek olan (elinde bankanın hisse senedi olanların BBVA’nın bu geri alım teklifine karşı satmak istemeleri halinde her bir hisse için BBVA’nın ödemeyi planladığı / istediği rakamdır) tutardır belirtilen rakam.
Bu bağlamda “yabancı” sermayenin Türkiye’ye ne için, hangi amaç ile geldiği ve ne yapmayı planladığı soruları, yabancı ya da yerli sermayenin gelmesi kadar, önem kazanmaktadır.
BBVA’nın GARANTİ Bankası ile olan iş birliğini incelediğimiz zaman BBVA’nın (Bahçeşehir Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hakkı ÖZTÜRK hocanın da belirttiği gibi) 2014 yılında her bir GARANTİ Bankası hisse senedi için Doğuş Holding’e 4 USD’lik ödeme yapmış olduğu, 2017 yılındaki alımında 2,2 USD’lik ödeme yaptığı ve şimdi ise aynı şey için 1,2 USD’lik ödeme yapmak istediğini de görebileceğiz. TÜRKİYE olarak (ekonomik açıdan) geçirmekte olduğumuz bu zor günlerde yabancı sermayenin bizi tercih etmesine sevinmemiz gerektiği kadar “acaba bu yancı sermaye ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumdan yararlanmaya mı çalışıyor” diye de düşünmek ülkemizin gelişerek kalkınabilmesi adına uygun olacaktır. Acaba BBVA Grubu faaliyet gösterdiği 25 ülke de, TÜRKİYE dışında, bu şekilde kazançlı bir ticari alım yapmış mıdır?
BBVA Grubu, TÜRKİYE’de (finans kesiminin de dahil olduğu hizmetler sektöründe) faaliyet gösteren bir şirketin hisse senetlerinin tamamını almak istemektedir. Yani, ülkemizde faaliyet gösteren mevcut bir şirketin tamamına sahip olmak istemektedir. Şirketin tamamına sahip olduktan sonra ne yapacağı ya da yapmayacağına BBVA, ticari olarak değerlendirme yapacaktır.
Hizmetler sektörü, ülkemizde yarattığı istihdam açısından, önemli bir konumdadır. Bununla birlikte sadece hizmetler sektörü ile kalkınmasını / gelişmesini tamamlamış (ekonomik büyümesini değil) ve “gelişmiş” ülkeler arasında yerini almış bir ülke de maalesef bulunmamaktadır. Ağır sanayi yatırımları olmadan, endüstri 4.0 ile birlikte nesnelerin interneti ile de bağlantısını kurarak sanayilerini geliştirememiş ülkeler zaman zaman GSYİH alanında büyüme yaşasalar dahi gelişmelerini tamamlayamaktadırlar ki 2010’lu yıllarda komşumuz YUNANİSTAN’ın içine düştüğü durum bunun için iyi bir göstergedir.
Turizm ve deniz taşımacılığı alanlarında önemli gelir rakamlarına ulaşan YUNANİSTAN, elde ettiği geliri sanayi alanında (ya da başka bir alanda) iyi bir şekilde değerlendiremediğinden dolayı 2010’lu yıllarda ağır bir borç krizi yaşamış ve AB ülkeleri başta olmak üzere IMF dahil uluslararası kuruluşların yardımı ile tekrar belini doğrultabilmiştir. Yabancı sermaye desteği ile iflas ’tan kurtulan YUNANİSTAN’ın aldığı borçların geri ödemesini (eğer her şey yolunda gider ise) 2060 yılında tamamlaması öngörülmektedir ( https://www.bnnbloomberg.ca/greece-s-ordeal-is-far-from-over-1.1125770 ).
Bu bağlamda ALMAN otomobil üreticisi VOLKSWAGEN şirketinin ülkenizde yapmayı planladığı ama sonradan vazgeçtiği 1,4 milyar EURO tutarındaki otomobil fabrikası kurma yönündeki yatırımı tekrar düşünmek gerekiyor. Bu amaç için 943.500.000 TL sermaye ile kurmuş olduğu şirketi de tasfiye eden VOLKSWAGEN, yatırımını SLOVAKYA’ya kaydırmış idi.
VOLKSWAGEN, söz konusu yatırımı TÜRKİYE’ye yapmış olsa idi kurulacak olan yeni fabrika, otomobil üretimi olan “temel faaliyet” dışında kalan “destek faaliyetler” ve yan sanayi de yaşanacak gelişmeler açısından acaba ne kadarlık bir istihdam yaratılabilir di?
Tasarruf oranları ülkemizde istenilen seviyelerde ol(a)madığından dolayı kalkınma / gelişme için yabancı sermayeye ihtiyacımız var. Bu gerçeği yadsıyamayız. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı sonrasında temelleri atılmış olan günümüz dünyasında (ve belki de o temellerin sarsıldığı günümüz koşullarında) yabancı yatırım / sermaye olmadan kalkınabilmiş ülke bulmak oldukça zor. 1945 sonrası (tekrar) işe başlayan JAPONYA ve ALMANYA yabancı yatırımlar ile günümüzdeki konumlarına gelmişlerdir. JAPONYA ve ALMANYA’dan sonra (savaş esnasında bizim de yardımcı olduğumuz) yola çıkan G. KORE’de yabancı sermayenin rolü yadsınamaz. ÇİN, bugünkü konumuna gelebildiyse yabancı sermaye özellikle de ABD dostluğu ilea gelmiştir.
Sonuç olarak yabancı sermaye’ye kalkınabilmek için ihtiyacımız olduğu reddedilemez / yok sayılamaz bir gerçek. Bununla birlikte hangi sermayenin ne için geldiği de reddedilemez / yok sayılamaz bir gerçek.
*ÇİN’in gelişiminde ABD ile iş birliği önemlidir ve ÇİN bu iş birliğinden kazanım elde etmiştir. Bununla birlikte aynı kazanımı ABD’nin elde edip edemediği, daha doğrusu nasıl bir kazanım elde ettiği çok boyutlu bakılması gereken bir konudur. ÇİN’deki ABD sermayesi ve bu sermayenin kazançları ile ABD’den ÇİN’e giden sermaye ve sonucunda D. TRUMP gibi bir şahsiyetin ABD gibi bir ülkeye BAŞKAN seçilebilmesi üzerinde durulması gereken bir konudur. ABD’li ünlü şarkıcı BRUCE SPRINGSTEEN’in güzel şarkısı MY HOMETOWN tüm bu durumu açıklamaktadır.